Bankacılık Zimmeti Suçu : Her Yönüyle Anlatım | Ceza Hukuku

Herkese Merhabalar.

Bugün sizlerle çok önemli olduğunu düşündüğüm ancak hakkında yeteri kadar çalışma olmayan bankacılık zimmeti suçunu ele alacağız.

Her ne kadar karmaşık bir konu olsa da; oldukça sadeleştirilmiş bir anlatım ile gerek hukuk profesyonellerine, gerekse kafasındaki soru işaretlerine cevap arayan vatandaşlarımıza bankacılık zimmeti suçunu tüm yönleriyle anlatmaya çalışacağız.

Bankacılık Zimmeti – Hazırlık İşlemleri

Makaleye geçmeden önce; ceza hukuku ile ilgilenen tüm hukuk profesyoneli meslektaşlarıma bir hususu hatırlatmakta fayda görüyorum.

Türkiye’de yüzlerce ceza mahkemesi bulunmaktadır. Aynı olayın; tüm bu mahkemelerde yargılamasını yapsak; her bir mahkemeden birbirinden farklı kararlar çıkacaktır, ki meslek hayatımızda hepimiz bu duruma çokça şahit olmuşuzdur.

Bu nedenle önümüze bir dosya geldiğinde; dosya içeriğini bilmek kadar hukuk mekanizmalarını da tanımanın çok önemli olduğunu söylemek isterim. Bu açıklamayı yapmamın sebebi ise şudur;

İnternetin kullanımının artması ile beraber insanların ilgisini çekmek, belli bir trafik oluşturmak için yalan, yanlış bilgilendirmeler yapılmakta ve bu yanlış bilgilerin maalesef meslektaşlarımız tarafından dahi kullanıldığına üzülerek şahit oluyoruz.

Biz bu makalemizi; Bankacılık Zimmeti Suçu’nun yargısal incelemesini, denetimini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesisinin kararlarını tarayarak, benimsediği ilkeler ve kararlar ışığında hazırladık.

Bu suçta ( Bankacılık Zimmeti ) zamanaşımı hususu, bileşik suç unsurları, zarar giderme ve değer azlığı hususları ile ilgili benimsenen uygulamalar ile diğer suçlarda uygulanan uygulamalar farklılıklar göstermektedir. Ancak meslektaşlarımız veya vatandaşlarımız maalesef internette “Yargıtay Kararı” başlığı ile paylaşılan her şeyi doğru kabul etmekte ve bunlara dayanarak hatalı stratejiler oluşturmakta ve en sonunda kendileri mağdur olmaktadır.

Bizi çok üzen bu husus hakkında kısa bir açıklama yaptıktan sonra makale içeriğimize dönecek olursak; ciddi yasal sonuçları olan Bankacılık Zimmeti suçuna ilişkin yargılama sürecindeki önemli noktalarına sırasıyla bu yazımızda değineceğiz.

Bankacılık Zimmeti Nedir?

Bu suç Türk Ceza Kanununda yer alan “Zimmet” suçundan farklı olarak 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160. maddesinde düzenlenmiştir ve özgü suç kategorisindedir.

Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.

Kanun maddesini incelediğimizde; bu suçla ilgili yapılan yargılamalarda sadece banka mensuplarının yargılanabileceği ve ceza alabileceği gibi bir sonuca varılsa da uygulama pek bu şekilde olmamaktadır.

Burada şu soru ortaya çıkmaktadır; Bankacılık Zimmeti Suçundan, bankacı olmayan kişiler ceza alabilir mi? Evet Alabilir.

Bu suç tipi ile ilgili bugüne kadar yaptığımız çoğu görüşmede müvekkillerin şöyle bir yanılgı ile karşımıza geldiğini gördük. Gerek internetten yaptıkları araştırmalarda, gerekse başkaca meslektaşlarla yaptıkları görüşmelerde, bu suçun özgü bir suç olduğu, banka personelleri olmamaları nedeniyle herhangi bir sorumlulukları olmayacakları yönünde bir tavır takınmaktadırlar. Ancak uyarılarımızı dikkate almayan bu kişilerin hem haddinden fazla ceza aldığı hem de daha fazla maddi zarar tazmine mahkum edildiğini tecrübe ettik.

Bankacı Olmayan Kişilerin Bankacılık Zimmetinden Yargılanması

Kural olarak; bankacılık zimmeti suçu özgü bir suç olup, banka personelleri tarafından işlenebilir.

ANCAK; bu suçtan menfaat sağlayan kişilerin çoğu ise banka personeli olmayan kişilerden oluşmaktadır. Ve bu suçun işlenmesinde banka personeline “yardım eden” veya “azmettiren” olarak suçun işlenmesinde rol üstlenmektedirler.

Bundan dolayı her ne kadar 5411 sayılı kanun bu suçun asli faili banka personeli olsa da Türk Ceza Kanunu’nun Genel Hükümler kısmında yer alan 38, 39 ve 40. madde uyarınca banka çalışanı olmayan kişiler de bu suçtan yargılanıp, ceza alabilmektedir.

Bu noktada yargılama sırasında yapılan çok önemli bir hata vardır. Ve bu hata maalesef Banka Müfettişinin hazırladığı rapordan, avukatların hazırladığı şikayet dilekçelerine, iddianame düzenleyen Cumhuriyet Savcılarına ve yargılama yapan Mahkemelerimizde çoğu kez fark edilmemekte, ve bu kişilerin çok fazla ceza almasına sebebiyet vermektedir.

Bu hata ise şudur; banka personeli olmayan kişilerin “asli iştirak” ile suçtan sorumlu tutulmalarıdır. Bu nedenle eğer müvekkiliniz bu suçtan yargılanıyorsa ve banka personeli değilse bu hususa mutlaka değinmeniz gerekmekte ve CMK uyarınca mahkemeye gerekli usuli işlemlerin yapılması için talepte bulunulması gerekiyordur. Eğer bu şekilde hatalı karar verildi ise; bu hususu mutlaka istinaf veya temyiz dilekçenizde belirtmeniz halinde, bu husus tek başına çoğunlukla bozma sebebi olmaktadır.

Bu konu üstünde bu kadar durmamızın sebebi ise şudur; eğer müvekkiliniz suçun basit hali ile dahi yargılanıyorsa alacağı ceza 6-12 yıl, nitelikli hali söz konusu ise alacağı ceza 12 yıldan az olmayacaktır. Ancak müvekkiliniz aslında “yardım eden” sıfatında suça katılmış ise TCK 39 uyarınca cezası 1/2 gibi ciddi bir oranda indirim alacaktır. Ayrıca aşağıda detaylıca açıklayacağımız zimmet miktarının tazmini hususunda da ise ciddi avantajlara sahip olacaktır.

Nitelikli Bankacılık Zimmeti

Yukarıda yazdığımız üzere basit zimmet ile nitelikli zimmet arasında sonuçları bakımından çok ciddi farklar vardır. Bu nedenle yargılama sırasında yapılan eylemin basit mi yoksa nitelikli mi ayrımını yapmak çok önemlidir, ancak en çok karıştırılan ve mağduriyetlerin doğduğu konulardan biri de budur.

Bankacılık zimmeti suçu; o kadar farklı şekillerde işlenebilmektedir ki, önümüze gelen her olayın çözümlenmesi hukuk mekanizmalarını çoğu kez zorlamaktadır.

Her ne kadar “Bankacılık Zimmeti” dendiğinde şubelerde işlenen suçlar akla gelse de; banka genel müdürlüklerince de bu suç çok değişik şekillerde işlenmektedir. Banka Müfettişlerince hazırlanan yolsuzluk raporlarında özellikle satın alma, ihale ve teknik birimlerinde bu suçun pek çok kez işlendiğine şahit oluyoruz.

Şubelerde ise çoğunlukla;

  1. Banka Gişe Görevlilerinin Sahte Evraklarla
  2. Şube Personelinin Usulsüz kredi kullandırması, teminat alınması, teminat mektubu alınması, limit üstü işlemlerle vb. gibi yöntemlerle zimmetine para geçirdiğine şahit oluyoruz.

Peki bu kadar farklı şekilde işlenen bir suçta basit ve nitelikli zimmeti ayrımı nasıl yapılacaktır? Burada yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun ilke kabul ettiği ve yıllardır uygulamakta olduğu çok güzel kararlar vardır. Meslektaşlarımın iletişim formundan tarafımıza ulaşması halinde veya firat@malisuclar.com adresine e-posta göndermeleri halinde ilgili kararları kendileri ile paylaşabilirim. Bu kararlardan kısaca bahsedecek olursak;

  • Evraklardaki imza; müşteri imzasına aldatıcı nitelikte benzetilmiş ise Nitelikli Zimmet,
  • Evraklardaki imza; müşteri imzasına benzemiyorsa, aldatıcı bir özelliği olmayıp, basit bir inceleme ile ortaya çıkacaksa basit zimmet,
  • Müşteri kandırılarak evraka imza alınıp, kullanıldı ise nitelikli zimmet
  • Evraklarda Müşteri imzasının boş olması halinde basit zimmet,
  • Evraklar imha edilmiş veya düzenlenmeden mal edinilmiş ise basit zimmet suçu meydana gelecektir.

Yargıtay; her ne kadar nitelikli / basit zimmet ayrımını bu şekilde yapsa da her olay kendi içerisinde incelenmelidir.

Bir davada; müvekkil işlediği zimmet suçu uzun süre ortaya çıkmadığından bahisle; bu kadar süre ortaya çıkmamasının ancak hile ile sağlanabileceğinden bahisle nitelikli zimmet suçlamasından ceza alarak tarafımıza gelmiştir. Ancak dosya tarafımızca incelendiğinde; suçun ortaya çıkmamasının sebebi müvekkilin yaptığı işlemlerden dolayı olmadığını, bu işlemleri gözetim ve denetimle yükümlü olan kişilerin dikkatsizliği ve özensizliği sebebiyle ortaya çıkmadığını fark ettiğimizde bunu itiraz sebebi yaptığımızda; bu itirazımız kabul görmüş olup, suçun nitelikli değil, basit zimmet olduğundan bahisle yeniden yargılaması yapılmıştır.

Tüm bu yazdığımız nedenlerden ötürü her ne kadar bu ayrımda ilke kararlar mevcut olsa da her olaya özel inceleme yapmak gerekmektedir. Keza dosyalar ve olaylar detaylı incelendiğinde suç vasıflarının değiştiğine de çokça şahit oluyoruz. Bunların başında ise Bankacılık Zimmeti Suçu ile çok daha az cezayı gerektiren TCK’da yer alan Güveni Kötüye Kullanma suçunun karıştırılmasıdır.

Bankacılık Zimmeti ve Güveni Kötüye Kullanma Suçu

Bu iki suç tipi; meydana geliş biçimleri nedeniyle çok fazla benzerlik göstermektedir. Ancak bu benzerlik çoğu kez mağduriyet de doğurabilmektedir.

Şöyle ki Güveni Kötüye Kullanma suçundan yapılacak yargılamalarda alınacak ceza 6 aydan 2 yıla kadar iken, bankacılık zimmeti söz konusu olduğunda 12 yıl ceza söz konusu olmaktadır.

O yüzden önümüze gelen olayda bu iki suçun ayrımı hayati öneme sahiptir. Yargıtay’ın da belirlediği kriterler doğrultusunda bu iki suçun ayrımı şöyle yapılmaktadır;

  1. Ticari veya sosyal hayatta banka personelleri ile güvene dayalı kişisel ilişkiler kurulmaktadır. Bu nedenle çeşitli ihtiyaçlardan dolayı önceden imzalanmış evrak, fiş veya belgeleri banka personellerine teslim edebiliyoruz. Eğer müşteri; güvenerek ilgili belgeyi, evrakı önceden imzalayarak banka personeline verdiyse ve banka personeli de bunu kullanıp zimmete para geçirdi ise burada bankacılık zimmetinin değil de, güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğu gündeme gelebilir.
  2. Ancak; müşteriden hile ile alınmış bir evrak söz konusu ise burada bankacılık zimmeti suçu gündeme gelecektir. Örneğin müşterinin başka bir evrak imzaladığını, ya da başka bir işlem için imzaladığını sandığı belgeyi kullanarak zimmet suçunun işlenmesi gibi

Bu suç ayrımlarının tespiti yargılamalarda hayati öneme sahiptir, suç vasfının değişmesi ve yargılama sırasında bu durumların ispatı TCK da yer alan hususlar doğrultusunda ispatlanabilir ise mutlaka savunmalarda belirtilmesi gerekmektedir.

Burada olduğu gibi; sanıkların daha fazla ceza almasına sebebiyet veren bir diğer husus ise iddianamelerde Belgede Sahtecilik suçlarının yer alması ve ceza verilirken bunun da hükme esas alınmasıdır.

Bankacılık Zimmeti ve Belgede Sahtecilik

Bankacılık zimmeti suçu işlenirken çoğıunlukla sahtecilik eylemlerine de yer verilmektedir. Bundan dolayı yargılamalarda sanıklar bankacılık zimmeti suçuyla beraber belgede sahtecilik suçundan da ceza almaktadır. Peki bu uygulama doğru mudur? Hayır değildir.

Şunu peşinen söylemek gerekir ki; YCGK’nın 2010 yılından verdiği bir karar ile bankacılık zimmeti suçu yargılamalarında, zimmetin gerçekleşmesi amacıyla sahtecilik yapılması halinde “Bileşik Suç” un meydana geleceğinden bahisle sahtecilikten ceza verilmemesi gerektiğini hüküm altına almıştır.

Ancak; uygulamada hala bu konuya çok fazla önem verilmemekte, savunmalarda yer verilmemekte bu nedenle de fazla ceza tayinine gidilmektedir. Aşağıda açıklamalar aklında soru işaretleri olan vatandaşlarımızdan ziyade hukuk profesyonelleri için hazırlandığı için anlaşılması zor olabilir.

Bu durum azıcık karışık olmasından dolayı, ceza hukuku alanında çalışmaya başlayan genç meslektaşlarımızı da düşünerek savunmalarında kullanabilmesi için en basit şekli ile bu hususu anlatmaya çalışacağız.

  1. TCK 212’de ( Özel Hükümler Kısmı ) yer alan düzenlemede ” Sahte resmi veya özel belgenin başka bir suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde hem sahtecilik hem de ilgili suçtan ayrı ayrı cezaya hükmolunur” demektedir. Yani bir suçun işlenmesi halinde sahtecilik suçu işlenirse onun için de ayrı ceza verilir demektedir.
  2. Bankacılık Zimmeti Suçu TCK’da yer alan özel suçlardan ayrı olarak 5411 sayılı kanunda düzenlenmiştir.
  3. TCK 5. madde ise; yasanın “genel hükümleri” arasında yer alan düzenlemenin özel yasalar için de geçerli olacağını düzenlemiştir. Yani özgü bir suç olan bankacılık zimmetinde sadece TCK’nın genel hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu aynı zamanda şu demektir; TCK’nın özel hükümleri; özel yasalar için geçerli olmayacak ve uygulama alanı bulmayacaktır.
  4. Yani TCK 212’nin özel hüküm olması nedeniyle 5411 sayılı yasada düzenlenen Bankacılık Zimmeti suçunda uygulama alanı bulamayacaktır.

Bu husus biraz karışık olduğundan daha detaylı bilgi isteyen veya ilgili YCGK kararını isteyen meslektaşlarımız tarafımıza ulaşırsa elimizdeki kararları paylaşmaktan veya çözüm üretmekten memnuniyet duyarız.

Bankacılık Zimmetinde Zarar Tespiti Nasıl Yapılmalıdır?

Bu suçlarda; zarar giderme yoluna gidilmesi halinde ciddi ceza indirimleri ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Ancak zarar giderme işlemi yapılırken gerek bankalar gerekse sanıklar tarafından miktar belirlenirken hatalı talepler ve işlemler yapılmaktadır.

Zarar Giderme – Taraf Sorunu

Öncelikle şu konuya açıklık getirmek gerekmektedir.

Arkadaşlar bu suçlarda müşteri davanın tarafı değildir. Bu suçta zarar gören ve davaya zarar gören / katılan sıfatyla katılacak kişi “Banka”dır.

Bu husus şu yüzden önemlidir; ceza indirimlerinden faydalanmak isteyen sanık veya sanık yakınlarının hatalı yönlendirmeler ile ilgili zarar tutarını bankaya değil de müşteriye ödediğine çokça şahit oluyoruz. Ancak bu hatalı bir uygulamadır. Yargıtay da banka yerine müşteriye yapılan ödemelerin zarar giderme kapsamında değerlendirmeyeceğini çok kez hüküm altına almıştır.

Zarar Miktarının Tespiti

Yargılamalar sırasında banka vekili arkadaşlar tarafından zimmet miktarının çok üstünde rakamlar zarar olarak gösterilmekte ve bunun sanıklar tarafından tanzim edilmesini istemektedir.

Bu miktarlar belirlenirken de zimmetin ne şekilde gerçekleştiğine göre; faiz, kur, mevduat vs. gibi hesaplamalar yapılmakta bu da zarar giderme hususunda tereddütler meydana getirmektedir.

Yargıtay’ın bu konudaki görüşü şu şekildedir;

Toplam zimmet miktarı hesaplanırken; sanığın bankaya verdiği faiz ve diğer masraflar hariç “net zararın”, bir başka deyişle “mal edinmek maksadıyla sağladığı yararın esas alınması gerektiğini” hüküm altına almıştır.

Faizin ve diğer masrafların hukuk mahkemelerinde dava konusu olabileceği gözetilmeksizin zimmet tarihinden itibaren işleyen faizler ve masraflar da dahil edilerek yapılan zimmet miktarı tayinlerinin hatalı olduğu yönünde kararlar mevcuttur.

Burada ortaya çıkan bir diğer sorun ise; bu zimmet eylemenin yabancı paralar ile işlenmesi halinde zarar tespitinin nasıl yapılacağıdır.

Yabancı Paralarda Zimmet Tespiti

Makalenin başında yazdığımız gibi; bankacılık zimmeti çok farklı şekillerde işlenebilmektedir. Bunlardan biri de; sanığın bankacılık zimmeti suçunu işlerken zimmet konusunu yabancı paranın oluşturmasıdır.

Burada ise Yargıtay’ın uygulaması şu şekildedir;

Sanığın mal edindiği kabul edilen dövizlerin zimmete geçirilme tarihi itibariyle geçerli olan T.C. Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilerek hesaplanması gerekirken, T.C. Merkez Bankası satış kuru üzerinden hesaplanması hukuka aykırı bulunmuştur.

Bu karardan da anlaşıldığı üzere; yabancı paralar ile işlenen zimmet suçlarında; suç tarihi itibariyle T.C. Merkez bankasının efektif satış kuru ile dövizin Türk Lirası’na çevrilerek zararın tespit edilmesi gerekmektedir.

Bankacı Olmayan Kişilerin Zarardan Sorumluluğu

Yukarıda yer alan başlıkta; bankacı olmayan kişilerin bu suç ile yargılanmalarında asli iştirak olarak değil de “yardım eden” sıfatıyla yargılanmaları halinde hem cezada indirim alacaklarını hem de zarar tazmini noktasında avantajlı bir duruma geleceğini detaylı şekilde açıkladık.

Peki bu avantaj nedir, uygulaması nasıl olacaktır?

Örnek bir yargılamadan yola çıkarsak; bir davada; bankada ticari portföy yöneticisi sıfatıyla çalışan sanığın müşterilerin hesaplarından usulsüz kredi işlemleri yaparak zimmetine para geçirdiği tespit edilmiştir.

Bu paraların bir bölümünü ise gayri resmi ticari bağlantılarının bulunduğu diğer sanığın şirketine aktardığı, kredi kartlarını ödediği, çeklerinin takastan kurtarılmasını sağladığı tespit edilmiştir.

Tüm bu işlemleri gayri resmi ortağı olduğu şirketin finansmanını sağlamak için yapan bankacı sanığın, diğer şirket müdürü sanık ile fikir ve eylem birliği içinde hareket ettikleri, şirket sahibi sanığın azmettiren sıfatı ile ceza alması söz konusu olmuştur.

Ancak; sanıklar zarar gidermek istediğinde taraflar arasında sorumlu oldukları tutar açısından sorunlar meydana gelmiştir.Mahkeme de her iki sanığın da zararın tamamından sorumlu olacağı yönünde karar vererek ceza vermiştir.

Yargıtay önüne giden bu uyuşmazlıkta ise kimin ne kadar sorumlu olduğuna; azmettiren sanığın zimmet eylemleri sonucunda elde ettiği menfaat miktarıyla sınırlı olarak sorumlu tutulması gerektiğini söylemiştir.

Yani; bankacılık zimmeti suçunda banka personeli olmayıp, azmettiren veya yardım eden sıfatı ile bu suçun işlenmesine katkıda bulunan kişi, bankacı kişinin işlemiş olduğu tüm zimmet suçunun miktarından değil, elde ettiği menfaat miktarıyla sınırlı olarak sorumlu tutulacaktır.

Sonuç ve Öneriler

Bankacılık zimmeti suçu, yalnızca banka çalışanları için değil, aynı zamanda banka dışındaki kişiler için de ciddi bir suçtur ve oldukça ağır cezalarla sonuçlanabilir. Bu tür bir suçla karşılaşıldığında, doğru bilgi ve doğru bir hukuki strateji geliştirmek çok önemlidir.

Eğer bir banka çalışanı veya yöneticisi olarak bu suçla ilgili bir durumla karşılaşırsanız, bir ceza avukatından yardım almanız gerekmektedir. Ayrıca, her iki taraf için de davaların takip edilmesi sürecinde titiz bir şekilde çalışılmalıdır. Bu yazımızda yer alan tüm içerikler ile ilgili başta yargıtay kararlarına ilişkin talepler başta olmak üzere tüm soru ve yorumlarınızı iletişim kısmında yer alan iletişim formundan veya firat@malisuclar.com adresinden mail atarak iletebilirsiniz.

Paylaş

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir